12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak Anayasanın bazı maddelerinin
halkoylamasına sunulması konusundaki görüşlerimiz.
Ülkemizde kuvvetler ayrılığı ilkelerine dayalı demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ilkeleriyle yönetildiğimiz iddia edilmektedir. Türk ulusu adına yasama, yürütme, yargı kendi uğraş alanlarında görevlerine ilişkin kararları alır, uygular, denetler ve denetlenir. Yasama yani TBMM, yürütme yani Hükümet, Yargı yani her düzeydeki mahkemeler bir birinden tamamen bağımsız, işleyişi görev ve yetkileri, sorumlulukları, ilkeleri, kurum ve kuralları bulunur / bulunmalıdır.
Hepimizin bildiği gibi;
Yasama organı üyeleri parti liderleri tarafından belirlenmektedir. Partilerimizin hemen hemen tamamı özgür partililer yerine, lider egemenliğine dayalı, delege ağalığı sistemiyle beslenen, rant ekonomisiyle bütünleşmiş kişilerin ağırlıklı olduğu yapıya dönüşmüştür.
Yargımızın hali ülkemizin diğer kurumlarından pek farkı bulunmamaktadır. Aynı konularda bile farlı farklı kararlar veren, siyasi ikbal peşindeki bilgisiz hakim ve savcılar, yetersiz kadro, yanlış/yanlı kararlar halk nezdinde yargıya karşı güveni ortadan kaldırmaktadır. Avukat vekalet ücretleri, yargı harçları, yıllarca süren davalar, vatandaşın hak arama haklarını elinden alır halde uygulandığı gibi, yıllarca süren davalar, verilemeyen kararlar giderilmesi gereken hukuksuzluklardan ilk akla gelenleridir.
Yürütme organı hükümetinde halkın yararına, gelişmesine, kalkınmasına, sorunlarının çözülmesine yönelik çalışmalarda bulunmadığı söylemek yanlış olmayacaktır. Yapılan birkaç doğru işinde ya rastlantı sonucu yada vicdanın son noktasında alınan kararlar olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Getirilen anayasa değişikliklerini dikkatlice okuduğumuzda sanki insan hakları ve özgürlükler yönünden doğru ve yararlı maddeler olduğunu görmemiz istenircesine ağdalı cümlelere vitrin ve dolgu maddelerinin olduğun görmekteyiz. Aslında insan haklarının, özgürlüklerin, hak arama hürriyeti ve hakkının Anayasa ile güvence altına alınıyor görüntüsü vermek bile insanımıza hakaret ve ilkelliğin göstergesidir. “Sosyal, Hukuk Devleti” ilkesi içinde zaten insan hakları olması gerekmiyor mu? Anayasanın önündeki Uluslar arası sözleşmeler neden uygulanmıyor? İnsana zulüm, ayrımcılık, güçsüz ve zayıfların korunması her şeyden önce insan olmanın gereği olduğunu bilgi, telekomünikasyon çağında hala öğrenemeyecek miyiz? Var olan Anayasa ve yasalarımızda insan onuruyla bağdaşmayan uygulamaları öneren ve destekleyen maddeler mi var?
Halkoyuna sunulan Anayasa madde değişiklikleri toplumsal uzlaşma metni Anayasanın yapılış şekli itibariyle de çağdışıdır. Benim sayısal çoğunluğum var? Ben yaptım oldu. Sipariş verir yaptırırım anlayışla üniversiteler, sivil toplum örgütleri, sendikalar, siyasi partiler bir yana Mecliste grubu bulunan partilerin bile görüş ve önerileri dikkate alınmamıştır. Her tarafı doğru dahi olsa yapılan işin evlilik dışı çocuk yapmaktan farkı bulunmamaktadır. Bu çocuk doğmamalıdır. Eğer kabul edilirse toplumsal çatışmalar artacak, ülkemizin birlik ve beraberliği göz arzı edilerek yargıyı ele geçirme çabaları tamamlanmış olacaktır. Yargı ve destek birimleri Emniyet örgütlerini bu halleriyle içselleştirmemiz, benimsememiz mümkün değildir. Ancak her ne ad altında olursa olsun yargının yürütmenin emri altına girmesini sağlayacak düzenlemelerden de uzak durmak hukuk Devleti ilkelerini benimsemenin gereğidir.
Halk oyması propaganda çalışmalarında AKP iktidarına karşı toplumun sosyal katmanlarının suskun olması, üniversitelerin görüşlerini açıklamamaları, yalan, iftira ve tehdit dolu kampanya sürecinde halkın da tedirgin ve rahatsız olduğunu tüm sayın parti liderleri bilmelidir. Yine bu kampanyalar sırasında nerdeyse tek başına Devletin tüm olanaklarını yanlı ve haksız olarak kullanan başka Başbakan olmak üzere AKP yöneticilerini de yaptıklarının ayrımcılık, haksızlık ve hukuk dışı olduğunu hatırlatırız.
Her türlü güçlük, engelleme çabalarına rağmen halkla bütünleşen, halkı bilgilendiren ve aydınlatan sayın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na başarılar ve güç dileriz.
Yapılacak halk oylaması beklenildiği / söylendiği gibi evet veya hayır çıkması AKP’nin gücü veya güc yitirmesi olarak algılanmaması gerekir. Aynen yapılış sürecindeki yanlışlık gibi, sonucu da her halükarda halkın günlük yaşamını ilgilendirmeyecektir. Aynı yöntemle AKP iktidarı propagandasına devam ederse ülkenin bölünmesi süreci biraz daha hızlanacaktır. Bu sürece de halkımız izin vermemelidir. Laik, demokratik, sosyal, hukuk Devletini yaşama geçirebilecek kurum ve kuruluşları düzenleyen, ilkeleri Türk Devrimi ilkeleriyle örtüşen yepyeni bir anayasa istemimizin bulunduğu belirterek yamalı bohçaya dönen Anayasa ve değişikliklerine tüm yüreğimizle
H A Y I R
Diyoruz.
Ülkemizin birliği ve dirliği, Devletimizin geleceği için, yepyeni bir anayasa için sadece hayır değil en az % 60 oranında hayır çıkması gerekir. Bütünlüğü, felsefesi kaybolmuş yamalı bohçaya dönen, alt yapısı 12 Eylül 1980 olan Anayasaya 12 Eylül 2010’da birkaç yama daha yapılırsa varılan sonuç bir dönem daha AKP iktidarını taşınmak zorunda kalınması olacaktır. Eğer istediğimiz gibi hayır çıkarsa dürüst, ilkeli, vicdanlı, efendi, sözünün eri, halkın sesi Sayın Kemal Kılıçdaroğlu dönemi başlayarak yurttaşların tamamının mutlu olduğu, uygar ve kalkınmış bir ülke hayallerimiz gerçek olacaktır.
Halkın hiçbir sorununu çözmeyen Anayasa maddelerinin değişikliklerinde oy kullanırken yalan ve iftira kampanyaların etkinde kalmayarak, Akıl ve bilimden sapmadan vicdanların sesi dinlenmelidir.
Selam ve saygılarımızla.
Ağustos/2010
CHP TABAN HAREKETİ