blog-image

Seçim Sistemleri ve Seçim Sistemimiz

Yıllardır ülkemizde demokrasicilik oyunu oynanır. Delege ağalığı sistemine dayalı siyasi partilerimiz “Siyasi Partiler Yasası” ve buna bağlı olarak hazırladıkları “Parti Tüzükleri” doğrultusunda çok partili siyasi hayata geçişten itibaren halkımız hep aldanmıştır.. Seçimlerdeki amaç hukuk ve siyasetçilerce;

1. Yönetimde istikrar,
2. Temsilde adalet.

Görüyoruz ki yıllardır ne yönetimde istikrar sağlanabilmiş, nede temsilde adalet. Elbette biliyoruz ki; demokrasilerde siyasi partiler vazgeçilmez temel unsurlardır. Ama hangi siyasi parti?. İsterseniz kaynak olması açısından bir iki unsuru gözler önüne tekrar serelim. Ülkemizde herkes siyaset yapamaz. Devlet memurlarına, askere, polise, üniversite öğretim üyelerine, öğrencilere yasa gereği yasaktır. Köylüler siyasetle uğraşmaz / uğraşamaz. İş adamları/kadınları, sanayici, tüccar siyasette uğraşmayı risk sayar. Geriye kim kalıyor?; İşsiz güçsüz, siyaseti geçim kaynağı gören, delege ağalığı sistemiyle beslenen, rant ekonomisiyle bütünleşmiş siyaset simsarları. Gerçek yüzlerine gizlemek içinde her dönemde kadın olsun erkek olsun saygın, popüler, güzel, alımlı vs. dolgu malzemeleri ve vitrin süsleriyle halkın önüne çıkarlar. Aslında halkın kullandığı oy Milletvekili, Belediye Başkanı, İl Genel Meclis Üyesi, Belediye Meclis üyesi seçmek değil, lider ağırlıklı parti merkezlerinde! hazırlanan listeleri halka onaylatmaktır. Mutlaka kazanan birisinin olması gerçeğinden hareketle sistemin devamını sağlarlar.

Kısa girişten sonra gelelim seçim sistemlerine. Nedir seçim sistemi? Belirli zamanlarda olağan / normal seçim (ülkemizde her beş yılda bir) veya meclisin karar verdiği durumlarda (erken seçim) olarak adlandırılır. Özellikle 1980 darbesinden sonra oluşan siyasal iktidarlarca seçim sistemleri, önceden yapılan kamuoyu araştırmaları sonucu kendisine en fazla milletvekili veya belediye başkanlığı kazandıracak yöntemleri araştırarak bazen yasal düzenlemeler, bazen seçim çevrelerini değiştirerek bilim, etik, namus ve demokrasinin evrensel değerlerine yakışmayacak şekilde düzenlemeler yaparak halkın önüne zarfın girebileceği kadar deliği bulunan kutuları koyarak sözde seçim yapmak suretiyle demokrasicilik oyunu oynarlar. Demokrasicilik oyununun oynanmasını sağlayan seçim sistemlerinin sadece adlarını saymakla yetineceğiz. En azından ansiklopedi cinsinden kitaplara bakmak suretiyle bulunabilecek kaynakları aktarmayı siz okuyuculara bırakmak istiyoruz.

Seçim sistemleri değişik seçeneklerde sınıflandırılmaktadır. Bunlar;
I- Seçim Sistemleri
1- Çoğunluk sistemi,
1.1- Dar Bölge (tek adlı, tek turlu seçim sistemi)
1.2. Tek adlı iki turlu seçim sistemi ( Geniş bölgeli veya liste usulü seçim sistemi)
2. Nispi Temsil Sistemi

II.- Seçim sistemi, Çoğunluk sistemi, Nispi Çoğunluk sistemi,Mutlak çoğunluk sistemi, Belli yüzde çoğunluk sistemi Nispi Temsil sistemi Barajlı sistem

III- Diğer Ülkelerde Uygulanan Seçim Sistemleri: Yönetim şekli, sistemi (başkanlık, yarı başkanlık, partelenter sistem vs.) farklı olan ülkelerde kendilerine özgü seçim sistemleri uygulanmaktadır. Örneğin Alman Seçim Sisteminde amaç tek partinin iktidar olmamasıdır. Seçimden önce hangi partilerin hangileriyle koalisyon kuracaklarını açıklar, seçmenler bu doğrultuda oy kullanırlar. Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde her oy eşit değildir …. Üllkemizde de zaman zaman tercihli oy sistemi, ulusal bakiye sistemi gibi usullarde kullanılmıştır. Hangi seçim sistemi uygulanırsa uygulansın seçimlerde karşımıza çıkan en büyük sorunlar; Mükerrer oy kullanımı (aynı kişinin birden fazla oy kullanması), Seçmen listelerinin güncellenmemesi veya seçmenlerin yazılmaması / yazılamaması nedeniyle oy kullanamama, Yurt dışındaki yurttaşlarımızın oy kullanamaması (en son yasal düzenlemelerle mektupla oy kullanma veya gümrük kapılarında oy kullanma yöntemleri geliştirilmişse de çağcıl, gerçekçi ve doğru olduğu konusunda şüphelerin bulunduğunun göz ardı edilmemesi gerekir). 22 Temmuz 2007’de olduğu gibi bilgisayar ortamında yapılan hata ve hileler, Oy sayımlarının yanlış / hatalı yapılması, Seçmenlerin oylarının değiştirilmesi (genelde oy sandıklarının sayıldıktan sonra il/ilçe seçim kurullarına ulaştırılması aşamasında gerçekleştirilen sandık değiştirilme işlemleri) Seçimlerin bilinçli olarak yurttaşların oy kullanamaması amacıyla olağan yerleşim yerlerinden ayrıldıkları dönemlerde (yaz tatili, geçici çalışma, kış koşulları vs.) yapılması, Seçime katılan partiler arasında Devletçe yapılan para yardımının adaletsiz yapılması veya hiç yapılmaması, Seçim propagandalarının gün batımıyla sınırlandırılması (gün batınca seçim propagandasının yapılması ne gibi sakıncalar doğurur anlaşılır gibi değil), Yetkisi ve hakkı olmadığı halde İl, İlçe emniyet müdürlükleri ile il, ilçe seçim kurullarının seçim propaganda yöntemi, yapılacağı veya yapılmayacağı yerler konusunda haksız ve sınırsız yetki kullanmaları, Siyasi partilere tanınan Devlet olanaklarının bağımsız adaylara tanınmaması … olarak sıralanabil Temsilde adalet, yönetimde istikrarın sağlanması için yapılması gerekenler acaba çok mu zordur? Hiç şüphesiz ki hayır.

Önerilerimiz; T.C. Kimlik numarası uygulaması her alanda kullanılmaya başlandığına göre seçimlerde de kolaylıkla kullanılabilir. Yani seçimlerde oy kullanacak seçmenler T.C. kimlik numaralarıyla oy kullanmak suretiyle tekrar oyların önüne geçilebilir. Vergi kaçıran, askerlik görevini yapmayan, rüşvet, irtikap, ihtilas, ihaleye fesat karıştırma, sahte belge düzenleme, sahtekarlık, görevi kötüye kullanma, memuriyet görevini suistimal, kalpazanlık, hırsızlık, tecavüz, adam kaldırma, silahlı saldırı, meskene tecavüz gibi suçlardan ceza alanlar kesinlikle oy kullanmasının önlenmesi gerekir.

Milletvekilliği dokunulmazlıkları (kürsü dokunulmazlığı ve yargılanma şekli ayrı tutulmak koşuluyla) başta olmak üzere her türlü dokunulmazlık mutlaka kaldırılmalıdır.

TABAN HAREKETİ – NİSAN- 2008

19/04/2015

Sayın Onur Öymen İstifa Etmelidir.

CHP Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in 10 Kasım 2009 tarihinde TBMM’sinde grubu adına yaptığı konuşmada; 1938’de Dersim’de yaşanmış “vahşet ve katliamı” PKK ve Şeyh Sait İsyanıyla eş tutarak “Dersim İsyanı” tanımlaması yapmıştır. Yapılan tanımlama ile 1937-1939 döneminde Tunceli / Dersim yöresindeki halkı inciten yaklaşım ve anlayışı, katliamı teröre karşı bir çözüm modeli olarak önermesi CHP yönetim kadro ve anlayışını ülkeye ve insanlığa bir şey vermeyeceğini birkez daha göstermektedir. Dersim’de halka yapılanlar, zorunlu göçler, insanlık ayıbıdır. Halkla, İngiliz işbirlikçilerini aynı kefede değerlendirmek tarihi hatadır ”. Sayın yöre milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklama yapmasını, partideki yeri ve konumunu tekrar gözden geçirmesini bekliyoruz. Dersimde yaşananları model olarak TBMM’sinde sunan Öymen derhal partideki tüm görevlerinden istifa etmelidir. İstifada görev kadar onurlu bir davranıştır. Ülkeyi AKP’ye teslim edenlerin başta CHP yöneticileri olduğu görüş ve kanaatimizin ne kadar isabetli olduğu bizleri üzmektedir.

CHP TABAN HAREKETİ / 11/11/2009 EK AÇIKLAMA

10 Kasım 2009 günü yukarıda “tırnak” içerisinde belirtildiği üzere CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen PKK ile mücadelede kullanılacak yöntemi anlatmaya çalışırken “Dersim İsyanı” örneğini vermiştir. Genel Başkan Yardımcısı olarak CHP grubu adına yapılan konuşmadan Başta Genel Başkan olmak üzere üst yönetim kadrosunun konuşma metninden haberlerinin olmaması mümkün değildir. Parti adına yapılan konuşmayı kişisel konuşma gibi geçiştirmek en hafif deyimiyle halkla dalga geçmek, CHP üyelerini aldatmak demektir. 500 yıldır kin ve nefretle iftiralara uğramış, haklı ve insani istemleri gözardı edilmiş masum, suçsuz binlerce Alevi-Bektaşi yurttaş 1937-1939 yıllarında da yurtlarından edilmiş, zorunlu ikamete tabi tutulmuş, insanlıkla bağdaşmayan uygulamalara maruz kalmışlardır.

Devrim süreci içinde olsa da Başbakan Mahmut Celal Bayar, 1924-1935 yıllarında TBMM başkanlığı, 1935-1939 yıllarında Milli Savunma Bakanlığı yapan Kazım Özalp’ın uygulamalarının ne olduğu gizemini hala sürdürmektedir. Ancak suçluların yanında kıyıma uğrayan masum insanların olduğu gerçeği gün gibi ortadadır.

Sayın Genel Başkan ve Yardımcısı Alevi-Bektaşi yurttaşlardan özür dilemeleri gerekirken diğer siyasetçiler gibi selden kütük kapma yarışına girmişlerdir. Üzülerek görüyoruz ki; Maraş, Sivas, Çorum, Gazi olaylarının baş aktörleri bugün Vatandaşları ötekileştirerek güya demokratik açılım yapmakta, bir kısım siyasetçi de açılmayan açılıma karşı durmaktadır.

Laik, demokratik, sosyal hukuk Devletinin savunucusu ve güvencesi Alevi-Bektaşilerdir. Çalıştay adı altındaki çözme, dağıtma aldatmacasının da farkındadırlar. Kesinlikle haklı, insani ve hukuki istemleri çözüme ulaştırılmamışken, siyaset simsarlarının mantar gibi ortaya çıkmasını da yadırgamış değiliz. Hele Belediye başkanı olduğu ilk gün Cem evini dozerle yıkmaya kalkan Sayın Başbakan’ın “evladı kerbela” lafını da ağzına almadan önce abdest alması gerekir.

Sayın Baykal; CHP parti tüzüğü gereği aldığınız yetkilerin karşıtı sorumluluğunuz ve yükümlülükleriniz bulunmaktadır. Ülkeyi bugün AKP yönetiyorsa tek sorumlu bizzat sizsiniz. İnançlara saygısı bulunmayan ÖNDER SAV, Yerel yönetimlerde özellikle İstanbul’da kaybetmeye neden olan MEHMET SEVİGEN, demokrasi ve demokratlıkla ilgisi bulunmayan MUSTAFA ÖZYÜREK, kerameti kendinden meçhul MEHMET ALİ ÖZPOLAT, sendika ve siyaseti meslek edinmiş kontenjan vekil MEHMET CEVDET SELVİ’ninde CHP YÖNETİMİNDEN AYRILMALARI, istifa etmeleri, görevden alınmaları gerekir.

Sayın Baykal; ya CHP’yi kuruluş ilke ve felsefesine uygun şekilde yönetirsiniz, yada enzakı altında kalırsınız. Unutmayınız CHP yönetim kadrolarının sorumluluğu İş Bankası yönetim kadrosuna benzemez.

Sayın Öymen söylediğiniz gibi Alevi dostu iseniz lütfen istifa ediniz. Dersim, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi katliamları değil, dostun sözü Alevileri yaralamıştır. Güzel insanları incitmeye hakkınızın olmadığını bildiğinizi sanıyoruz.
25/11/2009
CHP TABAN HAREKETİ

blog-image

CHP’DE SORUNLAR NELERDİR? ÇÖZÜMLERE NEREDEN BAŞLANMALIDIR?

CHP’DE SORUNLAR NELERDİR?
ÇÖZÜMLERE NEREDEN BAŞLANMALIDIR?

CHP TABAN HAREKETİ

HAZİRAN 2004
İkinci baskıya önsöz
SEVGİLİ PARTİLİ ARKADAŞLAR;

Beş ay önce ilk baskısını yaptığımız bu broşür; umduğumuzun ötesinde ilgi uyandırmış; İstanbul’un diğer ilçelerindeki partililerden ve hatta diğer illerden talep görmüştür.

READ MORE

19/04/2015

AKP 12 YILDA NELER YAPTI?

1) KENDİ SİLAHLI KUVVETLERİNİ YOK ETTİ
Sahte dijital delillerle Ordunun komuta kademesi yok edildi. Davaların “savcısı” olanlar dahil bugün herkes kumpas olduğunu söylüyor. Aslında bir siyaset yok ediliyordu. Bağımsız olarak kırmızıçizgileri olan siyaset. Transfer edilen siyaset nelere karşı çıkıyordu?
a) Irak’ta bağımsız bir devletin kurulmasına.
b) AB müzakereleri ile paralel olarak müzakere ve sonunda referandumla adanın federasyon yönetim şekline dönüştürülmesine, ki KKTC’yi bağımsız olarak tanıyan devlet olarak büyük bir geri adımdır bu.
c)3 tarafı denizlerle çevrili Türkiye’nin Ege’de Yunanistan, Akdeniz’de Rum kesimi ve Karadeniz’de haklarının savunulmamasına karşıydılar.
Bu siyaset de BOP düzenin kurulabilmesine engel olacaktı. Henri Barkey 2003 yılında, “TSK Irak’a bağımsız girmekte ısrarcı. Bu, ABD çıkarlarına felâket olur” diyerek dile getirmiştir bunu. Hal böyleyken BOP Eşbaşkanlarının görevi BOP’u “felâkete” uğratacak tehditleri ortadan kaldırmakmış demekki. Öcalan da 2005’ te “TSK’ da bir kesim tasfiye edilecek, kesin. Ama nereye kadar gidecek belli değil” dedikten sonra ÖYM’lerin kurulması PKK’nın hapisteki liderlerinden Şemdin Sakık’ın gizli tanık yapılmış olması da anlamlı tabi.
Elbette bunun siyasi, hukuki sonuçlarına da katlanmalılar. Bu bedel ödetilmeli ki bir daha kimse ülkeye, millete bu kadar kolay kumpas kuramasın.

2)ADALETİ YOK ETTİ
AKP, 2010 referandumuna giderken ne diyordu? Daha fazla özgürlük. Kimsenin hayır diyemeyeceği pek çok maddenin arasına asıl amaçlanan HSYK’nın yapısını değiştirerek tamamıyla hükümete bağlayacak düzenleme maddesi konuşulmadı hiç. Konuşmak isteyene sen özgürlüklere karşı mısın, Yargı daha bağımsız olacak deniyordu. Başbakan, “Bir hap gibi sunduk” demişti. Bu gün gördük ki millete hapı yutturmuşlar gerçekten.
a)Referandumdan sonra yüzyılın soygunu denilen DenizFeneri yolsuzluğunun üzeri kapatıldı. Savcıları görevden alındı.
b)Teğmen Çelebi telefonuna emniyette yüklenen numaralar yüzünden 32 ay hapis yattı. Hangi polislerin bunu yaptığı bilinmesine rağmen bir gelişme yok.
c) Bir çok gazeteciler, yazarlar, aydınlar, bilimadamları tutuklandı. Henüz yayınlanmamış kitap yüzünden Ahmet Şık tutuklandı.
Gelinen noktada Meclis Başkanı Cemil Çiçek dahi 138. maddenin öldüğünü yani yargı bağımsızlığının ortadan kalktığını söyledi. Hani özgürlükler artıyordu, hani ileri demokrasiydi? Yargıya, hukuka güveni de sıfırladılar.

3)EKONOMİYİ ÇÖKERTTİ
2002’ de tüm Cumhuriyet tarihimiz boyunca borcumuz 130 milyar dolardı.2013 yılında borcumuz 337 milyar dolar oldu. IMF’e borcumuzu bitirdik diyerek yine kandırdılar. Bir bankaya olan borcunu kapatıyorsunuz ama birden fazla bankadan daha fazla borç alıyorsunuz. Borcunuz bitmiş mi oluyor? Durum budur. Üstelik elimizde hiç bir şey kalmamacasına her şeyi de satmışken. Açığımız sürekli artıyor. Bu mu istikrarlı ekonomi, bu mu uçtuklarını söyledikleri ekonomi?

4) GÜNEYDOĞUYU PKK’YA TESLİM ETTİ
Sürekli oyaladılar milleti. Meğer amaçları başkaymış. Karakollar basılırken önce misliyle cevap vereceğiz dediler. Sonra sözde ABD-Irak(Barzani) ile terörle mücadele komisyonu kurdular. Meğer Oslo’ da müzakere masasını kurmuşlar. Habur’da seyyar mahkeme kurdular teröristler için. Gelenler teröristti ama otobüs üzerinde şovla dolaştırıldılar. Müzakere masasına oturduklarından beri askere, polise operasyon yaptırmadılar. Oslo mutabakatının gereği olarak. Oslo’da MİT müsteşarı Afet Güneş, “Sizi rahatsız eden, vali, komutan, subay falan var mı? Söyleyin gereğini yaparız” diyordu. Yaptılar işte. Terörle gerçekten mücadele etmiş komutan ve subayları kumpasla içeri attılar.
1998 de mecliste, “Terör bitmiştir, liderinin siyasi lider yapılmasına izin verilmemelidir” diyen Abdullah Gül, bu defa Cumhurbaşkanı olarak 2010’da, “Biz çözemezsek gelir başkaları çözer” dedi. Kim bu başkaları? Oslo’da, “Mecliste yasa yapılacağı zaman Öcalan’ın da fikirleri alınacaktır” diyen koordinatör ülke mi? İlginçtir, Bülent Arınç’ da,” Öcalan’ın fikirleri alınır, bir anlam çıkartılır, ona göre hareket edilir” demiştir. Geldiğimiz nokta, bitmiş olan PKK semirtilmesi, hem taban hem eğitim, silah anlamında daha geniş imkânlar elde etmesi, açıktan tehdit edebilmesidir. AKP’nin sayesinde. Çözüm bu mu? Ülkeyi bölmek mi çözüm?

5)ÖZGÜRLÜKLERİ YOK ETTİ
Alkolü akşama belli bir saate yasaklamaları üzerine tepki gösterilince, “İki ayyaşın yaptığı yasa muteber de bizim yaptığımıza neden karşı çıkılıyor” dedi. Teketek programında da önce “İçki içen herkes alkoliktir”, Fatih Altaylı, ama içki içen ve AKP’ye oy verenler de var diye uyarınca, “Zaten onlar alkolik değil” deyiverdi. İşte böylesine her şeyi işine geldiği gibi kullanıyor. İnsanların kılık kıyafetlerini sürekli siyaset malzemesi yaptılar, Kutuplaştırma falan umurlarında değil, yeter ki iktidar kalsınlar. “Sizi tasmalarınızdan ben kurtardım” diyerek medya, basına yaptığı baskıyı açıkça ifade etti. Zaten ortaya saçılan kayıtlarda medyaya bizzat müdahale ettiği açıkça görülüyor. İstediğini aldırıyor, istediğini bir alo da işten kovduruyor. Hazırlanan MİT yasasıyla herkesin özel hayatı tehdit altında. Herkes izlenebilecek, fişlenecek ve hiç bir soruşturma yapılamayacak.

6) AHLAKI YOK ETTİ
Manevi değerlerimizin içini öylesine boşalttılar ki artık hırsızlığı meşrulaştırdılar. Deniz Feneri hırsızlığının üzerini kapattılar. 17 Aralık yolsuzluk operasyonuyla ortaya daha büyük yolsuzluk, rüşvet, kaçakçılık, karapara aklama suçları ortaya saçıldı. Deniz Feneri yüzyılın soygunuydu çıraklık döneminde gerçekleştirdiler. 17 Aralık, bin yılın soygunu ustalık döneminde gerçekleştirdiler. Yürütme gerçekten ustalık dönemiymiş.

7)ATATÜRK VE CUMHURİYETİ UNUTTURMAYA ÇALIŞTI
Milli bayramları kutlamak neredeyse imkânsız, artık halk bile kutlayamıyor istediği gibi. Sürekli Atatürk ve cumhuriyetin ilk yıllarını suçladı, aşağıladı. O dönemde camiler yıkıldı diyerek Atatürk’ü ce Cumhuriyetin ilk yıllarındaki yönetimi din, cami düşmanı gibi gösterdiler. Oysa Menderes döneminde sadece İstanbul’da 60 dan fazla cami yıkıldı. Yine yol için. Kimsenin bundan bahsettiği yok. Erdoğan döneminde de pek çok cami yol için yıkıldı, AVM yapılmak için satıldı. İlk defa Erdoğan’ın mitingi için ezan susturuldu. Bu ülkede savaş zamanları bile ezan susmadı, senin programın yetişsin diye Ezan’ı susturacaksın sonra İnönü’ye din düşmanı diyeceksin. Hadi ordan!

8) SAHTEKARLIĞI NORMAL BİR DEVLET UYGULAMASI HALİNE GETİRDİ
Sahtekârlık maşallah her yerde. Üniversite sınavı soruları çalındı, SEÇSİZ seçim sisteminin üzerinde ciddi şüpheler giderilemedi. Kamu İhale Yasasının 164 kez değişmesi burada da büyük yolsuzluklar yapıldığını gösteriyor. Zaten ortaya çıkan kayıtlarda da açık bu. Sahtelik yapılmayan, fesat karıştırılmayan bir yer kaldı mı diye sorsak daha iyi olacak galiba.

9)TARIM VE HAYVANCILIĞI ÇÖKERTTİ
AB ülkeleri tarımlarını desteklerken biz de tam bir çökertme siyaseti uygulandı. ABD de tarıma verilen destek ortalama %43 iken bizde bu %2.5-3 aralığında oldu. Eskiden kendi kendine yeten bir ülkeyken tarımda dışa bağımlılığımız gıda arzında tehdit boyutuna geldi. Bunu ben söylemiyorum Tarım Bakanlığının raporu söylüyor. Durum vahim. Hem çiftçiyi öldürdüler hem de utanmadan bir de feryad eden çiftçiye kızıyorlar, aşağılıyorlar. Ananı da al git diyorlar, gözünüzü toprak doyursun diyorlar. Sözde bir de milletin hizmetkârları! Bu nasıl hizmetkârlık?

10)MİLLİ EĞİTİMİ ÇÖKERTTİ
Milli Eğitim siyasetini de yap boza çevirdiler. Bu kadar sık değişen bir eğitim politikasıyla gelecek için nasıl beyinler yetiştirmeyi düşünüyorsunuz?

11)SAĞLIK SİSTEMİNİ ÇÖKERTTİ
Hastanelerde kuyruk yokmuş artık. İnsanlar randevu sistemiyle evde bekliyorlar. Randevu alabildiklerinde yine de sıra bekliyorlar. Bir taraftan katkı payları adı altında sağlık özelleşirken diğer tarafta kanser hastaları ilaçlarını bulamaz hale geldi.

12)TÜRKİYE KOMŞULARIYLA DÜŞMAN HALİNE GETİRİLDİ
Davutoğlu, sıfır sorunlu politika diye geldi. Ülkeyi tam bir stratejik felakete sürükledi. Pek çok komşumuzla önce yakın dostluğa girdiler, vizeleri kaldırdılar, sonra bir anda düşman oldular. Şimdi ülkemiz teröre destek veren ülkeler arasında anılıyor. Bu kimin eseri? Başbakan İran’da bir gün bekletildi, Enerji Bakanının uçağına Irak’a iniş izni verilmedi. Gazze’ye gidemedi. Başımıza geçirilen çuval travma şeklinde hala akıllarda. Beyzbol sopası? Parmakla çağırılan oldunuz. Tüm bunlar olurken büyük bir illizyonla bölge gücü, dünya lideri gibi gösteriyorsunuz kendinizi. Bir dünya liderinin göstereceği tepkilerin hiç birini göstermediniz. Ülke onurumuz sürekli aşağılandı AKP döneminde.

13)CUMHURİYETİN BÜTÜN ESERLERİNİ SATTI
Bir taraftan cumhuriyet dönemine her türlü hakareti, aşağılamayı yaparken diğer taraftan cumhuriyetin 80 yılda binbir güçlükle elde ettiği tüm varlıklarımızı haraç mezat sattılar. Hani elimizde bir tek camilerimiz kaldı dedirtecek şekilde ama onları da yola, AVM’ye veriyorlar.

19/04/2015

ÜLKE NEREYE GİDİYOR? CHP NE YAPIYOR?

Ülkemiz 12 yıldır kesintisiz AKP tarafından yönetiliyor. Demokrat parti ile siyasal yaşamda dini söylem ve uygulamalarla yerini alanlar, Adalet Partisi ve ANAP içinde gruplar halinde temsil edilmiş, partileşme süreciyle birlikte hep iktidarda olmuşlardır. “Laik devlet niteliğinin ve Atatürk devrimciliğinin korunması prensiplerine aykırı” davrandıkları gerekçesiyle 1971 yılında Milli Nizam Partisi kapatılmış, yerine kurulan Milli Selamet Partisi 1973 yılında CHP – MSP koalisyonuyla iktidar koltuğuna yerleşmiştir. Daha sonra da anahtar parti konumunda önemli bakanlıkları hep elinde tutar hale gelmiştir.

Zamanın Milli Nizam, Milli Selamet partilerinin kurucuları, destekçileri, öğrencileri 12 Eylül faşist darbesinin Anayasası ve siyasi partiler ve seçim yasalarını kullanarak 12 yıldır AKP adı altında tek başına ülkeyi yönetmektedirler. Anadolu kültüründen uzak, T.C. Devletini kuranlara karşı her fırsatta düşmanca söylemlerinin ötesinde, hakaret ve iftirada bulunmaktan da geri kalmayanlar; Arap-Emevi siyasal İslam anlayışını ülkede egemen kılmaya çalışmaktadırlar. Her fırsatta bir çırpıda her türlü din, inanç, mezhep, ırk, bölge temelinde insanları isim isim sayarak ayrıştırmaktan geri kalmamaktadırlar.

Bilgi iletişim çağının tüm olanaklarını sonuna kadar haksız yere kullanan, onlarca TRT kanalıyla 24 saat propaganda yapan, yazılı ve görsel basını Devletin olanaklarıyla görmez-duymaz hale getirenler ülkeyi karanlıklara sürüklediklerinin her halde farkında değiller veya uluslararası güçler karşısında çaresiz durumdalar. Aklın, bilimin, vicdanın gerekleri ne yazık ki anlaşılmaz, ulaşılmaz hale gelmiştir. İçerikten yoksun söylemler, anlamı ve anlatımı bozuk bağırıp çağırmalarla kitleleri peşlerinde sürüklemekten geri kalmamaktadırlar. Ne yazık ki ülkeyi yönetme durumunda olan iktidar hak tanımaz cahillerin organize hale gelmiş şekline dönüşmüştür. Belki oe er tehlikelisi budur. Çıkar, güç kullanma, erki ele geçirme, hak edilmeyen zenginlikleri paylaşma, vurgun, talan, yalan, rant adeta kanıksanır hale gelmiştir. Gençler umutsuz, çocuklar çaresiz, insanlar kaygılıdır. Bir avuç haksız kazançla zenginleşenlerin yalanları gerçekleri çarpıtmaktadır.

Okulların imam-hatipleşmesi, dinsel simgelerin hoşgörü, özgürlük adı altında dayatılması, çetelerin, kanlı terör örgütlerinin dokunulmazlığı, işsizlik, yolsuzluk, yoksulluk, şehir rantı, İktidarın hukuk tanımazlığı, kamu kurumlarının denetim dışı kalması, sayıştay raporlarının TBMM’sine gönderilmemesi, yolsuzluk fezlekelerinin rafa kaldırılması, serbest piyasa ekonomisi adı altında bankacılık sistemi aracılığıyla halkın soyulması daha nereye kadar gidecek?

CHP’yi yönetenler, yönetim kademesinde bulunanlar ülkenin karanlığa gidişini sadece izlemektedirler. AKP’li belediyelerin yaptıklarının aynısını CHP’li belediyeler de yapmaktadır. AKP’de ne kadar imar yolsuzluğu, çıkar ilişkisi varsa CHP’li belediyelerde de aynısını bulmak mümkündür. Söylem ve eylemleriyle CHP halk nezdinde itibarını yitirmiştir. Taşeron işçilik sistemine karşıyız diyen CHP, kendi belediyelerinde taşeron işçi çalıştırmaktadır. Ne yazık ki inşaat ruhsatı aldıktan sonra, yapıların çatılarının tekrar açıldığını, milyonlarca dolarlık rant sağlandığını görmekten üzüntü duyuyoruz. Özellikle İstanbul’da rantın en çok olduğu belediyeler CHP’nin elindedir. Bir takım bilinen parti üst düzey yöneticileri genelde iktidar yerine İstanbul’daki yerelde iktidarı yeterli görmektedirler.

Sayın Genel Başkanı seçildiğinden beri her gittiği yerde fotoğraf karelerinin içinde bulunanlar Partiyi bu hale getirenlerdir. Derhal, hemen, hiç vakit geçirmeden CHP’nin vitrini değişmelidir. İlkeli, net, anlaşılır söylemlerle halkın karşısına çıkılmalıdır. Hayatında hiç sosyalist olmayan sosyalistlerle, Atatürk devrim ve ilkelerini özümseyememiş / özümsememiş CHP’lilerle CHP iktidar olamaz.

Özgürlüklerin korunmadığı, hukukun üstünlüğünün savunulmadığı yerlerde insandan ve insanlıktan bahsedilemez. İnsan unsurunu dikkate almayan, beceriksiz, niteliksiz, çoğunun nasıl seçildiği belli olmayan yerel yöneticiler, CHP’den geçinen siyasetçiler belki hak etmediğiniz orunu sağlıyorsunuz ancak; CHP’ye, halka, ülkeye zarar veriyorsunuz. Farkında mısınız?

WordPress gururla sunar | Tema: Spicethemes tarafından geliştirilen Spiko