Kamuoyunda 4+4+4 olarak bilinen “6287 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” TBMM’sinde 31.03.3012 günü kabul edildi. Tarihte 31 Mart olayı diye bilinen gerici ayaklanmayla aynı günde kabul edilmesi için hukuk tanımazlık yanında, zor kullanımlarla yetiştirilmiş olması umarız sadece rastlantıdır.
Bilim ve akıldan uzak, özgürce düşünmeyen, yorumlamayan, sorgulamayan, araştırmayan eğitim sistemi çağa uygun hale getirilmeli, alt ve üst yapı kuruluşları, programı, eğitim-öğretim yöntem ve amaçları baştan sona çağa uygun şekilde değiştirilmelidir.
Okuma yazma çağındaki 10 milyonu aşkın kişiye de okuma yazma öğretilmemesi ülkemiz adına yüzkarası utançtır. Okuma yazma bilmeyen annenin çocuğuna ihalesiz tablet bilgisayarla öğretim tekniği de olsa olsa yeni getirim kapısıdır.
AKP ve MHP’nin birlikte kotardıkları yasa ile 1739 sayılı yasanın 25. maddesine yasanın 9. maddesi ile “ortaokul ve liselerde, Kuran-ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin hayatı” isteğe bağlı seçmeli ders olarak okutulur.” denilmek suretiyle “düşüncesi ve vicdanı özgür” nesiller yerine, Başbakanın deyimiyle “dindar” nesiller yetiştirilecek. 2-3 din profesörünün bile yan yana geldiğinde ortak noktada anlamını anlatamadıkları Kur’an-ı Kerimi okullarda seçmeli ders olarak kabul edilmesinin amacı da ortaçağ anlayışıyla dinden geçinmek, Emevi-Abbasi Kur’an anlayışını Anadolu insanına zorla dayatmaktır. Anlama ve yaşama biçimi ile birçok temel ayrılıkları olan Kuran’ın günümüz yorumlamasını yapmadan / yapamadan 9-13 yaşındaki çocuklara tartıştırmak en hafif deyimiyle ayıptır, zulümdür, günahtır. Kur’an-ı öğretmenin yöntemi, büyüklerin yaşaması, küçüklerin örnek almasıyla olur. Zavallı, fakir, fukara, gureba, çaresiz, kimsesiz, yoksul, işsiz, güçsüz, cahil halkın çocuklarının da üniversite eğitimi almasının yollarını açın. 9 yaşındaki çaresizlerin, kısıtlıların geleceklerini meslek seçimi adı altında karartılmaktadır.
Ayetlerin hangi kısmını, ne oranda ortaokul çağındaki çocuklara anlatılacak. Kur’an Türkçemi, Arapçamı anlatılacak/okutulacak. Arapça anlatılacaksa anlaşılmadığı için hiçbir sorun yok. CD’yi koyup anlaşılmadan anlatırsınız da; 1260 yıldır anlamadığınız Peygamberin Hayatının hangi kısmını, kaç saatte hangi öğretmenlerle anlatacaksınız. Müfredat programlarında zaten yeri olan konuları yasa metnine koyma gereği neden duyuldu?
Aydınlanma süreci 10 Kasım 1938’de bitmiştir. O günden bugüne kadar ne yazık ki dönem dönem aktörler değişse de emperyalist güçlerin yerli işbirlikçileri güç ve getirim karşılığı bilerek yada bilmeden ne yazık ki hep Anadolu insanını kandırmışlardır. Her ne hikmetse oyuna gelenler, aldatılanlar da “mütedeyyin” kişilerdir. Bu mütedeyyin kişilerin yönetildiği, yönlendirildiği kurum ne yazık ki “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasıyla güvence altına alınan Diyanet İşleri Başkanlığıdır”. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Kuranıkerim ve Hz. Muhammed’in yaşamının okullarda seçmeli ders olarak okutulmasıyla ilgili; “88 yıldır zaten birtakım vehimler, korkular, endişeler sebebiyle toplum olarak birbirimizi üzdük, birtakım gönül kırgınlıklarına yol açtık. Bunları tekrarlamamız doğru değil” diyerek bakış açısını, ilke ve hedeflerini de ortaya koymuştur.
Siyaseti temel amaç olarak ortaya koyan Diyanet İşleri Başkanlığı fonksiyonunu tamamlamıştır. Ülkenin bölünmesi, parçalanması, kin ve nefret tohumlarının tekrar yeşermemesi, Dersim, Maraş, Sivas, Çorum, Gazi olaylarının benzerinin yaşanmaması için başta camiler olmak üzere tüm ibadethaneler usulüne uygun olarak yerel yönetimlere, tarikatlara, cemaatlere devredilmeli, giderleri yerel yönetimlere isteğe bağlı olarak ödenecek inanç vergisi ile karşılanmalıdır. Camilerden başka yerlerde ibadet edenlerden alınan vergilerle cami görevlilerine maaş vermek, giderlerini karşılamak zaten Kuran’a göre haramdır. Kul hakkının yenmesidir.
2003 yılında 771 milyon olan Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesi 2012 yılında 3,9 Milyar TL’ye, 2003 yılında 12 Milyar, 854 milyon olan Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesi 2012 yılında 39 milyar 169 milyona ulaşmıştır. 2003 yılında Milli Eğitim Bakanlığının % 6’sı kadar olan Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesi, % 10 oranına çıkarılma amacı da ortaya çıkmıştır.
Camiler, cem evleri, sinagoglar, kiliseler, havralar ibadet yeridir. Ne okullar ibadethaneye, nede ibadethaneler okula dönüştürülmemelidir. Eğer aileler çocuklarına dini eğitimi, terbiyeyi, inandığı dini öğretemiyor, anlatamıyorsa doğrusunun öğretilmesinde Devlet gerekli sorumluluğunu yerine getirmelidir. Ancak bu görev Milli Eğitim müfredatı arasına sıkıştırmayla olmaz. “Zorla mı ders veriyoruz, istersen seçme” anlayışı dayatmadır. Gerçek Müslüman zaten bu ayrımcılığı, zorlamayı yapmaz, başkalarının hakkını yemez.
İç barışı, ülkenin birlik ve bütünlüğünü koruyarak kalkınmış çağdaş bir ülke olmayı istiyorsak gelin hep birlikte ahlaklıcı düşünüp, namusluca karar vermek suretiyle çözüm üretelim. Şimdilik hiç olmazsa referandum yaparak % 10”nun üzerindeki nüfus yoğunluğunun bulunduğu illerde Kürtçeyi seçmeli ders yapalım. İlahiyat Fakülteleri ve İslam Enstitülerini de; Türkçe, Kürtçe, Arapça ve İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Latince, Çince, Rusça vs. dillerinden en az 2-3 tanesini öğrenen din görevlisi ve eğitimcisi yetiştiren yerlere dönüştürelim. En önemlisi ailelerin rızasıyla Cumartesi-Pazar günleri isteyen öğrencilere gerektiğinde tam gün olmak üzere Milli Eğitim Bakanlığına bağlı resmi okullarda veya dershanelerde din, tarikat, inanç düzeyinde maliyeti velilerce karşılanmak koşulu ile din eğitimini ehil kişiler aracılığıyla verilmesini sağlayalım.
02/04/2012
CHP TABAN HAREKETİ